16 Eylül 2019 Pazartesi

Sanat Nedir?



Tarih boyunca sanatın ne olduğu sorgulanmıştır ancak yine de bazı tanımlar bu sorunsala epey yardımcı olabiliyor.
Sanat, oluştuğu evren bakımından sınır tanımayan; amaç boyutunda değerlendirilirken bir kalıba sokulamayan; ifade edildiği dünya bakımından maddeye bağımlı olan bir varoluş anlatımı.

Sanatın ortaya çıktığı evren insanın fikirlerini, duygularını, gözlemlerini, algılarını içeren bir evren. Böyle bir evrenin içerisinde sınırlar çizmek pek de mümkün olmamakla beraber, bu evrene açılan ve onu besleyen kapıların, yalnızca içerisinde bulunduğumuz maddi dünyadan ibaret olduğunu ileri sürmek fazla cüretkâr bir tavır olurdu. Aralarında öylesine belirli bir sınır olmamasına rağmen, birbirinden insan faktörüyle ayrılan iç ve dış dünyaların, bir bütün olarak birbirleriyle etkileşiminden doğan sanat, bu iki dünyanın yalnızca birinden doğmuş olamaz.

Bir sanatçı, yalnızca iç dünyasına yönelirken diğeri dış dünyaya odaklanır, fakat ikisinde de diğer dünyanın etkileri görülür. yalnızca iç dünyaya yönelmeye çalışmakta olan bir sanatçı, reel dünyada yaşadığı olayların etkisini de yansıtır. öte yandan dış dünyayı betimlemek isteyen bir sanatçının çalışmasında da, yaratı sürecindeki ruh hâlinin etkileri gözlenir. Insan kendi başına bir evren. Bu evrenin sınırlarını çizebilmek nasıl mümkün değil ise, sanatın sınırlarını çizip de onun doğduğu evreni bilinen boyutlara mahkûm etmek de o denli olanaksızdır.

Görsel sanatlar, plastik sanatlar, fonetik (sessel) sanatlar, ritmik sanatlar, karma sanatlar gibi kategoriler altında, amaçsal manada pekçok türü katışıksız kalıplara sokmak da mümkün değil. Sanatçının amacı eğlendirmek olabilir, düşündürmek olabilir, gerçekliği kendince ifade etmek olabilir, yalnızca kendisini ifade etmek olabilir; bunun ötesinde sanatçı kendi hedefinin farkında da olmayabilir. Bir şair, ortaya koyduğu dizeleri neden yazdığını bilemeyebilir; bir ressam, fırçasını tuvalde dans ettirirken ne yaptığını bilemeyebilir. Yani salvador dali'ye kendi fotoğraflerini sorsalar, ne anlatmak istediğini kendisi de bilemeyebilir. Bunları bilmemekle birlikte, yalnızca dehayı ortaya koymak için sanatını icra etmiş olabilir (belki de deha, sanatçı aracılığı ile kendini ifade etmiştir).


Son olarak sanat, madde aracılığı ile ifade edilmesi yönüyle maddeye bağımlıdır. Sanat eseri, evreninde doğup kendisine bir amaç bulduktan sonra maddesel dünyada da ifade edilmeye dair, doğal bir eğilim içerir [belki de bu, sanatın kendisine ait bir varoluş sıkıntısıdır]. çaresi yoktur, bir şekilde reel dünyanın içerisinde bulunan maddelere tutunup başka insanlara, yani başka evrenlere uzanır. fotoğraf için boyaya, tuvale, palete ihtiyaç vardır. Tiyatro için sahneye ve dekora; sinema için çeşitli set ekipmanlarına ihtiyaç vardır. Insan şiiri veya şarkıyı bir yere yazmasa bile, bunları duyurmak için dile, kelimelere ve ses tellerine ihtiyaç vardır. Yani sanat ifade edilmek istendiğinde mecburen maddeye tutunur ve ona bağımlıdır.


Sanatçılar çoğu zaman başka sanatçılara, sanat eserleri ise çoğu zaman başka sanat eserlerine açılan birer kapı vazifesi görüyor
ki, bireysel sanat görüşüme göre sanata açılan bir kapı olabilmek, bir sanat eseri yaratmaktan çok daha önem arz ediyor. Kelimeleri yan yana dizebilirim ve bir şair olabilirim. Boyaları tuvale sürüp, iyice yedirebilir, böylelikle bir ressam olabilirim. Notaları, öğrenilmiş bir düzen içerisinde sıraya sokabilir ve bir müzisyen olabilirim. Fakat hepsi bu. Bu kadar. şayet sanatçı olmak, salt sanat eseri yaratmaksa, bu görüşün işe yaramazlığını ortaya koyabilecek onlarca örneğim var elimde -hem de yalnızca bu coğrafyadan.

Sanatı bireysel olarak, "sanat, sıradan insanı sanata teşvik edendir" biçiminde tanımlıyorum. Ki, sanatın beş farklı haliyle bir şekilde ilgilenmiş ve ilgilenmekte olan bir insanım, henüz bu tanımın az geldiği bir durumla karşılaşmadım. Tanımım bu olduğundan, "x sanatçı değildir." yahut "x sanatçıdır." gibi söylemleri kendime güven içerisinde dile getirebiliyorum. Ve yine aynı şekilde, bir başka sanata kapı aralayabildiğimi düşünmediğimden kendimi bir şair veya bir yazar olarak tanımlamaktan ziyadesiyle kaçınıyorum. Yazarlık bir meslek olsa dahi, yazdıklarım dergilerde yayınlanıyor olsa dahi, "hangi meslekle uğraşıyorsunuz?" sorusunu, ya boş bırakıyorum veya 'öğrenci' yazarak dolduruyorum.



Bu sanat anlayışını birden bire benimsemedim elbette. Okuduğum sanat kuramı kitapları, incelediğim sanat kuramcıları, hep bir noktada haksız çıkıyorlardı. Sözgelimi; "sanat, ruha hitap edendir." diyen kuramcıyı yanlışlamak için "ben ruha inanmıyorum." demek yeterliyken, "sanat, zevklere hitap edendir." diyen kuramcıyı haddinden fazla geniş bir tutum sergilemekle suçlayabiliriz.

şayet sanat anlayışıma olumlu örnek vermem gerekirse, -henüz oldukça başında olduğum- kendi sanat serüvenime başvurabilirim. Coldplay'in viva la vida'yı çıkardığı zamanı hatırlıyorum ve violet hill'ı ilk duyduğum anı. Iflah olmaz bir kış/kar/soğuk/karanlık hayranı olan beni adeta avcunun içerisine alan ve zehrini kulaklarıma akıtan müziğini, sözlerini, edindiği temasını... Ardından kurmaya başladığım şiiri, yazdığım şiiri... şimdi burda dölleyen coldplay, döl violet hill, döllenen ben ve yeni doğan da yazdığım olmuyor mu? Tahmin ediyorum ki yukarıdaki açıklamalardan sonra hemfikiriz.

Bir diğer örnek de stephen king ve the man in the black suit'u. Hikayeyi ilk okuduğum zamanı hatırlıyorum; hikayeyi okumak bir nevi cinsel ilişkide bulunmakken, aldığım edebi haz da orgazm ile açıklanabilir. Gözlerim ardında canlanan king'in ürpertici hayali hiçbir zaman silinmez belleğimden. Bir gün evimin yolunu unuturum belki ama o sahneler silsilesini hiçbir zaman unutmam. Bu öyle büyülü bir andı ki, getirisi bir hikaye ve bir nick oldu. Dahası, giyim tarzımdan duruşuma kadar bir çok yönden etkiledi kişiliğimi, bu ergenliğimin gençliğe döndüğü köprüsel zaman diliminde okuduğum hikaye.

Coldplay'i ve stephen king'i kullandım zira her ikisi de "ticari sanatçılar" olarak anılangillerdendir. Aradan geçen onca zaman sonra ben de coldplay'in/stephen king'in sanatından adım adım uzaklaştım. içerisinde bulunduğum sanat zevki, coldplay dinlemekten ve stephen king okumaktan oldukça uzak. Ama bu neyi değiştirir ki? ismi geçen her iki sanat üreticisi de kısır olmadıklarını beni birer sanat eserine gebe bırakarak kanıtladılar sonuçta. Ve bu bana, onları savunabilmem için yeterli argümanı sunuyor.

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa